Aşk Psikolojisi
Aşkın psikolojisi ve aşk bizi psikolojik olarak nasıl etkilemektedir, hangi hormonlarımızı harekete geçirir bizde ne gibi farklılıklar yaratır.
Aşkın Kimyası:
Beynin belli bölümleri aşkın başlatılması ilerletilip doyuma ulaştırılmasında farklı derecelerde rol almaktadır. Beyin korteksi ( dış yüzeyi) kişinin duygusal ve cinsel anlamda yaşadıklarından öğrendiklerini daha sonra kullanılmak üzere depolama işlevini görmektedir. Beynin frontal korteksi ( beynin ön bölgesini örten beyin dış yüzeyi) kişiler arası ilişkiler duygusal ve cinsel seçimlerde ve kişisel eğilimlerde görev alacak öğrenme işini üstlenmiştir. Bazal ganglion olarak adlandırılan “accumbens çekirdeği” bir ilişkiyi ya da cinsel işlevi başlatmada ve zevk alma işlevinde uyarıcı görev üstlenmektedir. Gene buraya komşu “striatum” bölgesi karşı cinse olan duygusal ya da cinsel çekimi izleyen dönemde yapılacak hareketleri kolaylaştırma ilgiyi aktif eyleme dönüştürme konusunda ön plandadır. Duygusal yaşantılamada en büyük rolü üstlenen limbik sistem görerek işiterek koklayarak ve dokunarak bir takım hislerin edinilmesinde ve duygusal çekim hissetmede önemlidir. Daha önce öğrenilen bilgiler ve yeni edinilen izlenimlerin birleştirilmesi gene bu alanda gerçekleştirilmektedir. Hipotalamus ön çekirdeklerinde erkeklerden beklenen duygusal ve cinsel davranışlar yönetilir.erkeklik hormonu “testesteron” ve dopamin adlı bir başka hormon bu sistemi aktive etmektedir. Hipotalamusun arka çekirdeklerinden kadına özgü cinsel ve duygusal yaşantılar yönlendirilmektedir.bu sistem de kadınlık hormonu olan “ östrojen” ve serotonin dediğimiz başka bir hormonca aktive edilir. Son olarak hipofiz bezi de beyinden çıkan yapılması uygun bulunan davranışların hissedişlerin vücudun gerekli organlarına iletilmesini sağlar.
Testesteron östrojen melatonini uyaran hormon tiroid bezi hormonlarıprogesteron ve prolaktin düzeylerinin artışı cinsel çekim ve eylemleri kuvvetlendirirken; serotonin dopamin ve GABA denilen hormonların düzeylerindeki artışlar bu durumu azaltmaktadır.
İçinde büyüdüğümüz ailenin bize etkileri ve oluşan alışkanlıklarımız yanında toplum içinde karşılaştığımız bazı olumsuz örseleyici durumlar da aşkın hissedilişi ve yaşantılanmasına yön vermektedir. Bunlar arasında ailenin aşırı baskıcı ve kısıtlayıcı yapısı ailede kişinin kendi cinsiyetinden olan ebeveyni ile ilişkileri onu örnek alabilme durumu karşıt cinsiyetteki ebeveynin kişiye ve aynı cinsiyetteki ebeveyne olan yaklaşımı daha önceleri yaşanılan çeşitli boyutlardaki fiziksel duygusal ve en çok cinsel tacizler sayılabilir. Bu durumlarda kişilerde travma sonrası stres bozuklukları dissosiyatif bozukluklar depresyonlar ve kaygı bozuklukları oluşturup sinir sistemimize ait hormonel dengeleri bozarak insanlarla etkileşimi dolayısı ile aşkın kimyasını olumsuz etkilemektedirler.
Yaşanılan bazı vücutsal sorunlar ve hastalıklar da kişilerle ilişkileri ve karşı cinsle ilişkileri olumsuz etkilemektedir. Kişide yaşın ilerlemesi eğer yetersizlik pişmanlık ve değersizlik duygularını oluşturursa kişi zamanında sağlam dostluklar doyum sağlayıcı işler yapmışsa kendisiyle barışık olduğundan ileri yaşlarda bile aşkı gençlik yıllarındaki kadar kuvvetli yaşayabilir.
Mevsimlerin etkisi de aşkın yaşanmasında önemlidir. Özellikle bahar ve yaz aylarında güneş ışınlarının insan hormonel sistemine etkileri aşkın daha yoğun hissedilmesine yol açar. Bahar ve yaz ayları tüm doğanın canlanıpuyanmasına yol açtığı gibi duygusal bakış açımızı da zenginleştirip cesaretlendirir. Melanosit denen vücuda renk veren hücreler bu aylarda artar bu da daha çok bu aylarda gerçekleşmektedir.
Henüz yorum yapılmamış.