Aşkettim
Kör gözle görenlerin havası var dışarıda; ince bir kazakla dolaştığında üşüten, kazağı yalnızlıktan kurtardığında ısıtmayan; ama üşütmeyen bir hava…
‘Ben, Sen, O’ üçlemesinin başındakini çıkardığında, geride kalanların hissedemeyeceği bir koku hakim sakin görünen; ama sakinliği ‘Sen ve O’nun’ hislerinde kalan; huzurunu ve ondan daha çok olan acısını hiç üşenmeden bana anlatan bir hava…
Neden bana anlatıyor ya da neden sadece ben anlayabiliyorum muamma; …
Değil tabii ki…
Kayan yıldızlara bakıp dilek tutan, gökyüzünün bir köşesinde, saklı ve ya değil, solgun ya da canlı; ama hüzünlü, belki de en hüzünlü köşesinde sırtını bulutlara, karaya bürünmüş bulutlara dayayıp kayan, onu terkeden aşkına ağlayan o yıldızı ben görebiliyorum ve çok çok anlayabiliyorum. Derde ortak olmamın, yıldızlarla ağlamamın sebebi bu…
Mutlu muyum bu yüzden?
Evet, mutluyum; çünkü birbirine değmeden aynı anda gökyüzünden bir boşluğa salınan yağmur damlalarının karaya ve bazen beyaza bürünmüş bulutların çarpışmasıyla oluşmadığını biliyorum.
Mutsuz muyum peki?
Belli olmuyor mu ‘peki’nin’ sonundaki soru işaretinin yanına kıvrılmış olan saç tellerimden! …
Göremiyor musun? Görmek istemiyorsun, ölen yıldızlardan medet ummak hoşuna gidiyor, bu şekilde beni anmamış oluyorsun değil mi?
Açsana pencereni, diksene gözlerini gökyüzüne hiç ayırmamacasına…
Dinlemeye çalışsana şuan duyamadığın melodiyi, görmeye çalışsana bir köşede biri için ağlayan sönmeye yüz tutmuş o sevdalı yıldızı…
Dur, girme hemen içeri, kapatma pencereni, bak yağmur yağıyor, aç avucunu semaya doğru, dökülsün gözlerimden ellerine ve belki oradan dudaklarına sen farkında olmadan…
Bu ateş, dudaklarından başka nerede sönebilir ki, ne durdurabilir ki onun etrafa yayılmasını! …
Hayatımın başlangıcı, bitişi de sensin.
Ölüm ne zaman gelirse gelsin;
Manzarası hiç; ama hiç farketmez;
Beni, son öptüğün yere gömersin…
dedim buğulu gözlerle ve ekledim:
Gökte hüzün yıldızı
Ben, mutluluğumun hırsızı
Sen, terketmenin ansızı
Olmamalıydın, böyle olmamalıydık!
dedi gönül ve gözlerim yaşlarını salladılar katıldıklarını belirtmek için…
Şimdi kapatabilirsin pencereni, hiçbir şey olmamış gibi, rahat bir hâlde uzanabilirsin yatağına, beni düşlemeden kapatabilirsin gözlerini…
Ama ben böyle yapmayacağım: Önce kalemimi bırakacağım adını ‘Mutsuz’ koyduğum masamın üzerine, ışığı söndüreceğim, yatağıma uzanacağım, sol omzum üstte duvara doğru döneceğim, ağlamaya başlayacağım gözlerim kapalı ve uyanacağım:
‘Uyan Hayatım, bugün erken kalkmalıyız…’ diye sana seslenerek…
Hayâl değil bunlar, sana pencereni boşuna mı açtırdım sanıyorsun? Yıldız oldum ve sonra rüzgar; usulca yanına yaklaştım, tenini okşadım, özlediğimi kokladım ve sen fısıldadın ölmüş yıldızın gök uçurumundan yere düşüşünü izlerken:
‘Orçunnn…’
Ama farzet ki göremedim seni, farzet ki duyamadım seslenişini…
Sadece ‘Aşkettim.’
Sen, aşık ettin;
Ben, yerine getiriyorum:
SENİ ÇOK SEVİYORUM
Henüz yorum yapılmamış.