BOYACI
BOYACI
Nasıl bir çocukluğum oldu düşününce ürperiyorum,
Evin geçimini sağlamak uğruna,
Sırtımızdaki boyacı sandığıyla,
Sahur vaktinde çıkardık yollara.
Mısır tarlaları arasında kilometrelerce yaya yürürdük,
Köpek havlamaları bozardı sahurun sessizliğini,
Müthiş bir korku sarardı bedenimizi,
Minicik yüreğim çıkacak gibi olurdu yerinden.
Şehrin apartman kapılarında,
Atlatabilirsek binanın bekçisini,
Evlerin kapılarını çalardık, çıkan olursa:
“Boyacı geldi, parlasın” derken ne de kibarlaşır, incelirdik.
Yağmur yağdığı zaman ıslanırdı bedenimiz,
Soğuktan olsa gerek buharlar çıkardı tenimizden,
Sıcacık bir evde ısındığımızı düşlerdik,
O an neşe, gülücükler belirirdi yüzümüzden.
Yaşımız ancak sekiz veya dokuzdu,
Minicik omuzlarımıza hayatın acıları binmişti,
İleride bitecekti kurtulacaktık bu hayattan,
Yoksa umutsuz nasıl yaşanırdı?
Yıllarca boyadım kunduraları ama bir tek kunduram olmadı,
Kara lastikten ayakkabılarım vardı,
Uzun zaman sonra delinirdi ayakkabılarım,
Deliğini kibrit çöpü tıkayarak yamardım.
Yıllarca yaşadım bu hayatı.
Salıncakta sallanan çocuklara imrenirdim,
Annesinin koklayarak okşadığı çocukların neşesi;
Benim yüzümde kâbuslara dönüşürdü,
Kebapçının önünden geçerdik,
Etin kokusu mis gibi tüterdi burnumuza,
Nasıl da nefsimiz kabarırdı,
Tok muyuz, aç mıyız kimin umurundaydı?
Her gün akşamlara kadar çalışırdık,
Bulabilirsek zeytinle ekmeği,
Bir de yanında bir baş soğan,
Kurtarmış olurduk o günü.
Rabbim düşünmez olur mu kulunu?
Uyurken bile rüyalar vermiş,
Ne rüyaları görürdük çocukluğumuzda ne,
Acılar gider gülücükler gül gibi açardı,
O soğuk ve donuk yüzümüzde.
Mustafa CAYMAZ
Henüz yorum yapılmamış.