YALNIZLIK
YALNIZLIK
Dağları gözlüyordu.. Belli vakit sonra,deli –delice düşen yağmur dindi; belli belirsiz bir sessizlik soğudu.Üşümesi geçmiş bulutlar kurşun ağırlığından sıyrılıyordu; yağmurdan düşen damlalar güneşe inat yere değiyor ve kanat çırparak tekrar yükseliyorlardı.Islanmış çayırları önüne alıp güneşe gülümsüyor,,güllerin bin bir nazını kokluyordu.Elinde tuttuğu yavru kuşu boşlayınca, göğe doğru çırpınışını gördü ve bir tebessümle kendisinin rüzgarda savruluşuna inat, öpücüğünü kanatlarına kuvvet olsun diye kondurdu. Gözlerinden akan damlacığı fark etmek istemedi, oysaki çoktan dudaklarında kekremsi bir tat bırakmıştı.
İçini çekti; yalnız olmasına rağmen, belli etmeksizin,” işte ben böyleyim “ dedi. İşte ben böyleyim. Ve iç çekerek ayaklarını yüreğine taşıtıyor,gölgesini tutsak ettiği güneşi bulutlara götürüyordu.Dokunduğu ağaçlardan; papatyalar, leylaklar,karanfiller gülümsüyor ve ara sıra eline batışında hissettiği, dikenlerin nahif duygularını alıyordu.Bir kaya parçasının arasından çıkan ayrık otuna ilişti gözü,dizlerinin üzerine çökerek dokundu ona,parmakları gezinirken üzerinden yalnızlığını aldı yaprakları.Bir saat kadar geçmiş fark etmemişti, ta ki pınara inen ceylanın suda oynayışını, gözbebekleri penceresini aralayıp ona çevirişine dek…Kalktı; ağır adımlarla yürürken,bir orkestra içinde yürümenin hazzını yaşıyordu. Mutluluğuna yansıyan bu sesler; Onu, yeni yepyeni bir usulde ahenk cümbüşü içine çekerek, kendini aramaya çıktığı yoldan, yavaş yavaş uzaklaştırıyordu..Seslerin cılızlaştığı bir aralıkta; başıboş yapraklar yağmurdan sonra,güneşin kanatlarında toprağın hasretine inerken; toprağın sadık dostluğunu, yüreğinde taşıdığı közlerin üzerine serpiştirdi. Anlamanı veremediği hafif bir gülümseme beliriyordu yanaklarında ve birden göğsüne doldurdu; yağmurun,toprakla birleştiği andaki kokularını.Biraz gayret edince kendine geldi, gülümsemesini hatırladı.Kanatlanıp uçuyor, o çirkin kızın yüreğinden boşalan sözlere kanatlarını çiviliyor, ona misafir oluyordu….
Ve kapadı gözlerini karanlığa,yorgan etti üstüne bir merhabalar türküsünü.Mırıldandı,”ay ışığı pencereden girende / senden yana hayal kurmak ne güzel….” Yorgun, terli soluk soluğa bir gecenin tam ortasında, çekişir oldu zamanla…
Ve bir kez daha parmaklarından döküldü kelimeler; Adını yazdım gecenin geç gelen vaktine, sevgin beynime kök saldı. Bu, parçalarla bir bütünün vuslata olan hasretidir.
Gülümsemesi,bulutların üzerinde mavi.sarı,kırmızı ve yedi rengi görünce ayrılır oldu ondan. Henüz içeri girmemiş,kapıyı yoklamamışken elleri; yalnızlık türküleri söylemeye hazırlanan,kardeşlerinin eti-kemiği üzre kurulmuş tepe evini karşısında bulmuştu. Oysa diğer bütün ağaçlar ondan yüz çevirmiş,içimizde ol ama yalnızlığı çentik çentik puslu akşamlarda yüreğin bul der gibi,kollarını çekiyorlardı bedenlerine. Nasıl olmuştu bilemedi.. Ama,dağları gözlüyordu.Dağlar,pınara inen ceylan,kanatlarının taşıyıp götürdüğü ve gecenin geç vaktinde gelen göz yaşları geride kalmıştı artık.. Kapı çok yorgun olduğu belli gıcırtısıyla ardına kadar açıldı. İçeri girmek için biraz çekingen davransa da kendini içerde buldu.Bir ateş sardı her yanını.Avuçları yanıyor,yüreği hiç susmamış, közleri körükleyip duruyordu.Çevresine bakındı; cinslerini bilmediği kuşlar,böcekler….Birden telaşlandı,oysa onun yüreği telaşı çoktan yoklamıştı bile..Kendi yalnızlığını buldu bu kulübede.”İki yalnız bir olunca,yalnızlıkları paylaşmak gerek”, dedi sessizce.Odanın içerisinde eşya denecek kadar az,hatta onu konuk edecek hiçbir şey yoktu.köşeye ilişti. Gördüğü ve cinslerini bilmediği kuşlara,böceklere yüreğinin sesini dinletti.
Ben kendimi biliyorum ve içimde ne hayat,ne ölüm,sadece varoluş buluyorum-şu ya da bu olmak değil,yalnızca olmak… Ve başını dayadığı kulübenin ortasında hayata direnen ve direnmek, yaşamak dercesine duran, direğin kollarında uykuya yenildi……
Henüz yorum yapılmamış.